Mustafa Onat's items Go to Must.'s photostream

12 Haziran 2014 Perşembe

Midyat


Hasankeyf’te 4-5 saat geçirdikten sonra Midyat’a doğru yola çıktım. Fotoğraf çekmeyenler için bu sürenin yarısı da gayet yeterli olacaktır. Batman-Mardin yolu Hasankeyf’in içinden geçiyor ve köprübaşından Midyat, Mardin ve Batman’a sık sık minibüs seferleri var.

Güneydoğu’daki 4 günümün en sıcağı bu ilk gündü. Kollarımdaki, yüzümdeki ve ensemdeki güneş yanıklarıyla ve hafif bir yorgunlukla Midyat minibüsündeyim. Kürtçe bir türkü çalıyor. Onun dışında bir ses yok, herkes suskun. Bir süre fotoğraflara baktıktan sonra, en arka koltukta yan yana oturduğumuz yol arkadaşlarım Mehmet Zarif ve kardeşi Enes’le tanışıyorum. Baştaki utangaçlıklarını kırmak uzun sürmüyor. Yine de benden çok fotoğraf makinemle ilgileniyorlar. Ya da iletişimimizi makine üzerinden kuruyoruz da diyebiliriz.


Midyat’a varmak 45 dk. kadar sürüyor. Birkaç iyi alternatif var ama konaklamak için yeterli seviyede otel konforu sunan Midyat Öğretmenevini tavsiye ederim. Midyat 100 bin nüfuslu büyük bir ilçe. Fakat ilçe merkezinde görülmesi gereken tarihi yerleşim alanı için maksimum 2 saat yeterli. Bu bölgeyle bitişik olan ve Estel olarak bilinen Midyat’ın yeni yerleşim alanını da, Öğretmenevi orada bulunduğu için görmüş oldum. (Belediye binasının arkasında) İlk günün akşam saatlerinde Midyat’ta biraz turlayıp sonraki gün için rotamı belirledim.

Sabah ilk işim 22 km. uzaklıktaki Mor Gabriel (Deyrulumur) Manastırına gitmek. Buraya özel araç dışında direkt ulaşım yok maalesef. Kilise Midyat-İdil yoluna 2 km uzaklıkta. Ben de İdil minibüslerine binerek yolda iniyorum. Hiç bilmediğim bir coğrafyada yalnızım. Buradan romantik bir anlam çıkarmayalım lütfen. Maceracı da değilim, yalnızım sadece. Minibüsten iner inmez karşı köyden biri bekliyor yolda. Onunla ayaküstü sohbet ediyoruz. Sorulunca, “memleketinizi gezmeye geldim” diyorum. Güneydoğu’da seksen bin kez duyduğum o derin deyişle cevap veriyor o da: “Başım gözüm üstüne.” Manastır dönüşünde köyüne davet ediyor ama o kadar vaktim yok maalesef.


Sırt çantamı yüklenip Mor Gabriel’e doğru yürüyorum. Kızıl topraklı arazide kıvrılan yolda önce hafif bir yokuş var. Bu yokuşu aştıktan sonra manastır tüm heybetiyle karşımda olacak. Mor Gabriel Manastırını uzaktan görüyorum ve çok geçmeden bir araç yetişiyor. Yolun yarısı bile bitmeden, kendiliğinden duran araca biniyorum.

Deyrulumur, dünyanın ayakta duran ve ibadete açık en eski Süryani Manastırı. Süryani Ortodoks din adamları burada yaşıyorlar. Etrafında başka bir yapı ve yerleşim alanının bulunmadığı manastırın arkasında geniş üzüm bahçeleri var.


Tekrar Midyat’a inmek için dönmeye hazırlanan turlardan birine yanaşıyorum. Cümlemi bitirmeden “buyurun biz sizi misafir edebiliriz” diyor tur rehberi. Yolcular çoğunlukla kadın. Tur ekibi şarkılar söyleyip fıkralar anlatıyor. Ben yolu izliyorum.


Turlarla gezmek de iyidir ve gezmenin en kolay yolu da budur galiba. Fakat yine de yalnız çıkmış olmakla ne iyi ettiğimi bir kez daha anlıyorum. Burada yeri gelmişken tur şirketleri ve onların gezi algısı bir parça eleştirilebilir ama beni misafir etmiş insanların arkasından konuşmamı beklemiyorsunuz herhâlde benden. Ancak teşekkür edebilirim onlara.

Midyat şehir merkezinde soluğu eski çarşıda alıyorum. Herkesin tavsiye ettiği Devlet Konukevine gideceğim önce. Hasankeyf’teki gibi, burada da çocuklar rehberlik etmek istiyor. “Gerek yok kardeşim, ben zaten biliyorum” diyorum. Hiç aldırış etmeden, “Zaten Midyat’ın taşı, gümüşü ve şarabı meşhurdur” diye tam ortasından dalıyor mevzuya gönüllü rehber çocuk. Midyat sivil mimarisini en iyi temsil eden yapı bu konukevi galiba. Terasından ilçenin seyredilebileceği bu binada birçok dizi çekilmiş. Devlet Konukevi diye aramak yerine “Sıla’nın çekildiği yer neresi” diye sormak kâfi.




Konukevinin dışında tarihi bir han ve çarşı var Midyat’ta. Fakat çarşıdaki tüm dükkânların kapılarında kocaman asma kilitler var. Bazı dükkânlarda kaçak şarap tespit edildiğini ve tüm dükkânların kapatıldığını öğreniyorum. Bu arada Midyat’ın köklü tarihinden izler taşıyan meskenlerin, dükkânların, duvarların ve kapıların estetik bütünlüğünü ve büyüsünü yollardaki parke taşları zedeliyor. Yerle yeksan edemese de eksik aksak bırakıyor bu güzel ilçeyi.





Tarihi Gelüşke Hanında ise girişteki aydınlatma aracı dikkatimi çekiyor:



Artık Mardin’e doğru yola çıkabilirim ama Çağdaş Et Lokantasını yazmasam olmaz. Seyhan da önermiş. Bilirsiniz belki, ben burada öyle yemekler filan anlatan biri değilim. Ama bu mekânda kesinlikle döner yiyin. Bu kadar söylüyorum. Bir de güveçte soğuk servis edilen yoğurtlu bir yiyecek geldi. İçindeki küçük parçacıkları sarımsak sanıp yemedim önce. Yarım saat sonra bir şekilde tadına baktım, içindekiler haşlanmış bütün buğdaylarmış. Midyat mutfağında sürprizlere açık olun arkadaşlar. Adının mehir olduğunu öğrendiğim bu aperatifi çok sevdim. Bir de burada döner yiyin. Çayı da güzel bu lokantanın. Midyat’a veda etmeden önce, yorgunluğu alır diyerek birkaç bardak çay içip ayrılıyorum buradan. Ama bakın, buradan döner yemeden ayrılmayın. Öğleden sonra 2 gibi filan bitiyormuş zaten.

Midyat şehir merkezinden ve ilçe garajından tüm yakın il ve ilçelere sık sık seferler yapılıyor. Dün akşam geldiğim Midyat’tan bugün öğleden sonra ayrılıyorum. Mardin’de görüşürüz.