Mustafa Onat's items Go to Must.'s photostream

12 Haziran 2012 Salı

Aferin bana!

Hafta içi yeterince uykusuz kalmışken, hafta sonu da erkenden uyanıp kendini yollara atarsın. Bilmem kaç kiloluk çantanı sırtında taşırsın. Yeni yeni parlayan güneşe hazırlıksız yakalanıp kollarını, enseni güneş yanığı yaparsın. Tarak kemiğindeki çatlağın ağrısını yok sayıp, bilmediğin şehirlerde kilometrelerce yürürsün. Gezdiğin yerlerde ışıkla, gölgeyle cenk edip istediğin fotoğrafı saatlerce çekmeye uğraşırsın.

Sürekli karmaşık hale gelen işlerini vaktinde bitirebilmek için mesai saatleri dışında da dokümanlar yazarsın. Gittiğin her yerde, fırsat buldukça üzerinde çalışabil diye bu dosyaları her an yanında tutarsın. Ama yedeklemezsin. Sonra hafıza kartın durduk yere bozulur. İçindekilerle birlikte duman olur.

O kadar fotoğraf çektim; pratik oldu diyelim. Belki biraz bir şeyler öğrenmişimdir. Hiç olmazsa gezmiş oldum. İyi de o kadar dosya, doküman ne olacak? Puff!

Elimde kalanlardan.



8 Haziran 2012 Cuma

Bulmaca

Büfenin önündeki raflardan aldığı ve kaçak bakışlarla sayfalarını kontrol ettiği gazetenin parasını uzatırken büfeciyle göz göze geldi genç adam. Günün yorgunluğuyla ağır aksak hareket eden büfeci, gecenin bu saatinde gazete alan adamı tepeden tırnağa süzdü, yüzünü ekşitti. Saat 12’yi geçmişti ve bu saatte gazete alan olmazdı. Dedektiflere has şüpheci bir tavırla, düne ait gazeteyi neden aldığını sordu adama. Artık eskimişti gazeteler ve birkaç saat sonra iade edilecekti. Güven vermeye çalışan bir tavırla ve hafifçe de gülümseyerek "iş ilanlarına bakacağım" dedi adam. Daha önce düşünülmemesine rağmen iş görebilecek bir yalandı bu. Parasını ödedikten sonra gazeteyi çantasına sıkıştırdı. Hiç gazete almamış gibiydi şimdi. Bulunduğu sokaktan evine gidene kadar, elinden geldiğince sessiz adımlarla yürüyerek dikkat çekmemeye çalıştı. Birkaç yerde gördüğü polislere yakalanmamak için yolunu değiştirdi, fark edilmeyeceği karanlık kaldırımları tercih etti.  Evine vardığında saat 1’i geçmişti.

Bir telaşla çantasından çıkardığı gazetenin sayfalarını sabırsız hamlelerle çevirdi. Bulmaca sayfasının yerini ezberlemişti. Diğer sayfaları kenara atıp, bulmaca sayfasını özenle salonun ortasındaki masaya serdi. Ortasında ünlü isimlerin fotoğraflarının bulunduğu tam sayfa çengel bulmacayı çözmeye koyuldu.

* * *
Hava aydınlanmadan kapıdaki gümbürtüyle uyandı. Kapıdakilerin, koçbaşıyla sur kapılarını yıkmaya çalışan düşman ordusu olduklarına yemin edebilirdi. Yatağın üzerinde kıpırdamadan, sessizce bekleyerek evde olmadığı izlenimi vermeye çalıştı önce bir süre. 

-          Aç kapıyı, Polis! Evde olduğunu biliyoruz. Efendi gibi açmazsan kapıyı da kırarız, kafanı da kırarız.
Korktu. Bu korkuya rağmen, dışarıdan gelen çağrının netliği kapıyı açıp açmamak konusundaki tereddütünü sonlandırdı. Yavaşça açtı.

-          Niye vaktinde açmıyorsun?
-          Ben bir şey yapmadım.
-          Ne yaptığını sormadık sana.
-          Bir şey yapmadım diyorum, gerçekten...
-          Yürü hadi! Merkezde anlatırsın.
-          Pijamalarla mı geleceğim?
-          Kes şaklabanlığı. Üstünü giy hemen!
O giyinirken, polisler evi yoklayıp salonun ortasında bulmaca sayfası açık unutulan gazeteyi buldular. Gazeteyi de aldıklarını görünce korkusu katlandı adamın.
* * *
Emniyetteki sorgusu uzun sürmedi. Hemen çıkarıldığı mahkemede Hakim sormaya başladı:

    -         Yaptığının suç olduğunu bilmiyor musun? Daha önce de kaç kez yakalanmışsın. Sicilin sabıkalarla dolu.
-          Ben bir şey yapmadım.
-          Bırak bana martaval okumayı. Hakkında şikayetler var.
-          Nasıl şikayet?
-          Ne yaptığını sen bilmiyor musun?
-          Ben bir şey yapma…
-         Hala yalan söylüyorsun. Dün okul kantininde bulduğun gazetenin çengel bulmacasındaki ünlü fotoğraflarına sakal, bıyık çizmişsin.
-          Ben yapmadım. Hem başkasının gazetesine nasıl çizeyim?
-          Çocuk çay kuyruğundayken seni masasında görenler var.
-          Ben dün hep dersteydim, kantine hiç gitmedim.
-          Mahalledeki kahvehanede yaptığın ne olacak?
-          Ben bir şey yapmadım Hakim Bey.
-         Yalan konuşma, fena yaparım. Ahmet Efendi spor sayfasını okurken, gazetesindeki bulmacanın ünlü fotoğraflarını da sen çizmişsin. Yan masada okey oynayanlar görmüş. O değil; fotoğraftaki ünlüyü başka birine benzetmişsin bir de. Zavallı adam çözdüğü bulmacayı hediye çekilişine göndermiş. Yazdığı ünlü ismi yanlış olunca, senin yüzünden kaybetmiş.
-          Ben çizmedim.
-         Oğlum bak; efendi gibi itiraf et de beni daha çok sinirlendirme. Gazeteyi aldığın büfeci senin pek sağlam ayakkabıya benzemediğini söyledi. Gece gece gazete alıyormuşsun. Polis de evinde ünlü fotoğrafları karalanmış bulmacalar bulmuş. Erkek, kadın ayırmadan kafana göre saç, sakal, bıyık, küpe çizmişsin hepsine.
-         Annem, "eve gelirken ekmek al" demişti. Bakkal da aldığım ekmeği gazeteye sarmıştı. Ekmeği masaya koyduğumu hatırlıyorum. Gazete de öyle kalmıştır masada. Bakkal ekmeği sarmadan önce başkası çözmüştür bulmacayı.
-         Sadece bunlar değil ki… Annenin, dolaptaki cam eşyaların altına serdiği gazetelerde de aynı bulmacalardan varmış, saksıların altındakilerde de... Hepsinin ünlü fotoğraflarına sakal, bıyık çizilmiş. Kriminal laboratuvarda deliller incelendi. Çizimlerin sana ait olduğu kesinleşti. Suçun tespit edildi. Pişmanım dersen cezan biraz düşer.
-          … (Sessizlik)
-          Bir daha yapacak mısın?
-          … (Sessizlik)
-          Kime diyorum oğlum? Cevap vermezsen yakacağım çıranı.
-          Pişmanım, bir daha yapmayacağım.
-          Ne zamandır bulmaca çözüyorsun?
-          Bulmaca çözmem ben. En son lisedeyken çözerdim, sonra bıraktım.
-          Neden bıraktın?
-          Başkalarının ürettiği suni sorunları çözmemin kimseye bir faydası olmadığını fark ettim. Çözmem gereken gerçek problemler var zaten.
-          Bırak bu beylik laflarını. Bulmacaların hiçbiri çözülmemiş. Neden insan gibi çözmeyip sadece bulmacalardaki ünlü fotoğraflarına sakal, bıyık çiziyorsun? Anarşist misin sen?
-         Dedim ya; bulmaca çözmeyi sevmem ben. Çizmeyi, boyamayı severim. Ayrıca o ünlü dediklerinizin çoğunu da tanımıyorum.
-          Yaptığının suç olduğunu bilmiyor musun?
-          Biliyorum, pişmanım.
-          Bak burası hukuk devleti. Anayasa var, kanunlar var, adalet var... Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz. Unutma bunu.
-          … (Sessizlik)
-         Yaz kızım; Gereği düşünüldü: Eldeki deliller incelendi. Şahitler dinlendi. Zanlının, Anayasanın 73. maddesindeki “Gazetelerdeki bulmacalar amacı dışında kullanılamaz” yasağının ihlali; aynı zamanda, Bulmaca Kanununun 11. maddesindeki “Gazetelerin bulmaca sayfalarındaki ünlü fotoğraflarına, saç, sakal, bıyık vs. çizilemez” kuralının ihlali nedeniyle 18 ay hapse mahkum edilmesine; tutuklu bulunduğu süredeki iyi hali göz önünde bulundurularak -ve aynı suçları bir daha işlemeyeceği kanaati oluştuğundan- cezasının 12 aya düşürülmesine; ayrıca suça teşvikinin engellenmesi ve rehabilite olması amacıyla da, 3 yıl boyunca gazete okumasının yasaklanmasına karar verildi.
* * *
Adliye koridorlarında, Jandarmalar eşliğinde yürürken bitkin görünüyordu. İnsana acziyetini hissettiren yüksek tavanlı ve görkemli binadan çıkarken gözü kapıdaki güvenlik memurunun elindeki gazeteye ilişti. Saniye geçmeden, kolundaki Jandarmanın sırtına indirdiği yumrukla kendine geldi. Başını eğdi ve yürümeye devam etti.